Gezdiğim Dikenli Aşk Yollarında Elimden Bin Türlü Saz Geldi, Geçti (5)
MUSTAFA AYDINÇELEBİ
Canlı Arşiv
Sansüre maruz kaldım!
Geçen yazımda; Bizans entrikası uzmanı, kerameti kendinden menkul, bazı somun pehlivanlarının; üstün ahlak (!) ürünü marifetlerinden bahsetmiştim. Fazlaca zülf-ü yare dokunmuş olacağım ki yayınlanması uygun bulunmadı. Sağlık olsun. Bu yiğitleri (!) bilen biliyor. Bilmeyenler de bilenlerden öğrensin...
Adam başka pehlivan başka
Her insan pehlivan, futbolcu, şair, ressam vs olamaz. Olması mümkün de değil; doğru da değil.
Kainat, zıtlıkların uyumu ile dengelenmiştir. İnsanların, akli ve bedeni kabiliyetindeki çeşitlilik; iş bölümü yoluyla sosyal hayatın bekası ve terakkisi için gereklilik olduğu da, bilinen bir gerçektir . Gelmiş geçmiş insanlarla şu anda hayatta olan; hatta bundan sonra dünyaya gelecek tüm insanların, parmak izleri farklıdır ve farklı olacaktır.
Bunun kadar olmasa bile; gerek akıl ve bedenle ilgili yetenekleri, gerekse, sosyal, dini ve ahlaki kurallarla ilgili anlayışı; kurallara uyumu bakımdan da insanlar arasında birtakım farklılıklar vardır. Bundan dolayıdır ki, her insanın her işe uygun olması mümkün değildir. Dolayısıyla görev verilecek insanların boyuna posuna, cinsiyetine, rengine, ırkına memleketine bakılmaz. Liyakat ve istidat aranır…
Yapılacak iş, fahri bir hizmetse, bu da yetmez. Kendisinin bu işe yeterli zaman ayırmaya müsait ve istekli olup olmadığına; işin icabı kadar ilgi gösterip gösteremeyeceğine de bakılır.
- Liyakat: Kişinin o işe layık olması, o işi layıkıyla yapabilmesi;
- İstidat: Kişinin o işe uygun bir eleman olarak yetişmeye istidadı olmasıdır.
Bu itibarla; göreve tek kişi seçilecekse, mutlaka liyakat aranmalıdır. Bir heyet seçilecekse; liyakatli olanı seçmek esas olmakla birlikte, müstakbel kadroların yetişmesi için bir kısım istidatlı kişiler de kadroya dahil edilebilir. İdeal kıstas bu olmakla birlikte, aday listesi hazırlayan yetkililerin; şartların zorlamasıyla, bu standartlara uygun olmayan kişileri de listesine almak zorunda kaldığı hepimizin bildiği bir realitedir . Liyakat ve istidat bakımından uygun olmadığı halde listeye alınan bu kişilerden elbette ki bir fayda beklenemez. Ancak! Bu tür kişilerden faydalı olmaya olamıyorlarsa en azından zararlı olmamaları beklenir. Gerek federasyon, gerekse sektör meclisi seçimleri de; hep, bu çerçevede cereyan etmiştir. Liyakat da aranmıştır, istidat da aranmıştır. Bunun yanı sıra, zaman zaman; bu vasıflarda olmayan kişileri de listeye almak zorunda kalındığı da olmuştur.
Bu kişiler içerisinde, fayda ve zararı olmayanlar olduğu gibi; federasyon içerisinde birliği dirliği bozucu faaliyetlerde bulunanlar, şahsi menfaatlerini önceleyip TÜSAF’ı zora sokanlar olduğu gibi; gerek TÜSAF’a bağlı bir derneğin başkanı, gerekse TÜSAF yönetim kurulu üyesi olduğu halde; sektör meclisi seçimlerinde rakip listeden aday olanlar da olmuştur.
Bir partinin il başkanının veya bir partinin merkez yönetim kurulu üyesinin; rakip partiden milletvekili adayı olduğunu düşünün.
Yapılan bundan başka nedir? Bu bir ihanet değil midir? Fahri bir hizmetin ifası için birlikte çalıştığı ekibe ihanet edenler kime sadık olabilir? Her nedense, bu marifetleri sergileyenler hep, İstanbul’dan çıkmıştır.
Bu; Bizans ruhunun hakimiyetine girmişlerin çevirdiği “Bizans entrikası” değil midir? Entrika ve entrikacı; Hz. Adem’den bu yana toplumlar için kanayan bir yara olmuştur. Hal böyle iken, 21. asır entrikacılarından kime ne hayır gelebilir? Federasyonculuk işi zor zanaat vesselam!..